Giriş yapmadınız.

#151 2011-12-21 10:11:03

kuki
Membre
Gönderen: BurasıNeresi
Kayıtlı: 2010-02-24
İletiler: 327

Re: HANDE'NİN MEKANI ..............

Tebrük handem mükemmel olmuş lvers


Muaaaah. ;)
 

#152 2011-12-21 16:08:35

serenay98
Membre
Kayıtlı: 2009-09-19
İletiler: 60

Re: HANDE'NİN MEKANI ..............

Gözlkten istiyom lağn .dlove love love


Russian Roulette
 

#153 2011-12-21 16:18:47

2crayz5
Membre
Gönderen: Uzay
Kayıtlı: 2010-05-26
İletiler: 414
Websitesi

Re: HANDE'NİN MEKANI ..............

pleur  Bende istiomm


'Şahsın üslub-u beyanı , şahsın timsal-i şahsiyetidir.
Ben ise :

gördüğünüz veya işittiğiniz gibi , halli müşkil bir muammayım ''
 

#154 2011-12-23 19:30:38

2crayz5
Membre
Gönderen: Uzay
Kayıtlı: 2010-05-26
İletiler: 414
Websitesi

Re: HANDE'NİN MEKANI ..............

http://www.youtube.com/watch?v=dZUuCsOXtNQ&feature=share


'Şahsın üslub-u beyanı , şahsın timsal-i şahsiyetidir.
Ben ise :

gördüğünüz veya işittiğiniz gibi , halli müşkil bir muammayım ''
 

#155 2011-12-26 18:22:31

2crayz5
Membre
Gönderen: Uzay
Kayıtlı: 2010-05-26
İletiler: 414
Websitesi

Re: HANDE'NİN MEKANI ..............

http://2.bp.blogspot.com/_8afSsw3jYp8/S47vfXmwxiI/AAAAAAAASTU/aSMhjFm7rxU/S1600-R/Pano05.png
Firavunlar Piramitleri Neden İnşa Ettirdiler?

Yaklaşık olarak İÖ 450'de, Heredotos, bütün hazinesini tüketince, kız kardeşini belli bir miktar getirmesini emrederek, bir geneleve gönderecek kadar soysuz bir firavun olan Khufu hakkında anlatılan bir öyküyü nakletmişti. Sadık kız kardeş denileni yapmıştı. Ama yattığı erkeklerin sayısının dışında, başka bir şeyle anımsanacağı umuduyla, yattığı her erkekten kendisine bir taş hediye etmesini de istemişti. İşte Nil nehri yakınlarındaki Gazze platosunda hala ayakta duran dev piramitlerden birini bu taşlarla inşa ettirmişti! Heredot yazdığı sırada, piramitler birkaç bin yıllıktı. Bununla birlikte, o zamandan günümüze kadar geçen iki bin küsur yıla rağmen, piramitlerin kökeni konusunda garip teoriler hiç eksik olmadı. Bazı Ortaçağ yazarları, piramitlerin Kutsal Kitap'ta söz edilen Yusuf'un Mısır'da bolluk yıllarında tahıl depolamak için kullandığı tahıl ambarlan olduğuna inanıyorlardı. Son zamanlarda, piramitlerin güneş saati ve takvim, astronomi gözlemevleri, gözlem araçları ve UFO'lar için yer istasyonları oldukları söylenmiştir. En yaygın kabul gören teoriye göre, piramitlerin firavun mezarları olduğunu Heredot bile biliyordu. En saygın eski Mısır bilimcilerin bu teoriye hala inanmaları nedensiz değil. Piramitler, Mısır mitlerinin hem güneşin batışı hem de ölümden sonraki yaşam yolculuğuna bağladığı Nil'in batı yakasında dizilidir. Arkeologlar yakınlarda firavunların öbür dünyaya yelken açtıkları törensel cenaze gemilerini bulmuşlardı. Piramitler firavun sarayındaki çeşitli görevlilere ait olduğu sanılan diğer mezarlarla çevrilidir. En etkili olanı da, birçok piramidin içinde taş lahitler ya da tabutların bulunmasıdır. On dokuzuncu yüzyılda, lahitlerin üzerlerindeki ya da çevrelerindeki hiyeroglif yazıların, firavunlara bir dünyadan ötekine geçişte yardım etmek amacıyla hazırlanan büyüler olduğu anlaşılmıştı. Gel gelelim mezar teorisi, çok önemli bir kanıttan yoksundu; bir kere, bunların içinde gömülü hiç kimse yoktu. On dokuzuncu yüzyılda ve yirminci yüzyılın başlarında, kaşifler ve daha sonra arkeologlar art arda piramitlere girdiler. (Nil Vadisi boyunca çeşitli durumlarda seksenden fazla piramit vardır; çöl kumlan altında gömülü başka piramitler de olabilir.) Bu araştırmacı ve arkeologlar, firavun tabutları sandıkları tabutlar buldular, soluklarını tutup açtıklarında her seferinde içlerinin boş olduğunu gördüler. Boş mezarlar hep piramitlerin soyulmasıyla açıklanmıştı. Elbette, mezar soyguncularının çoğu, firavunların cesetlerinin değil, hazinelerinin peşindeydi. Ama cesetlerin gerektiği gibi saklandıkları yerleri bulmak için zaman harcamayacaklarının söylenemeyeceği gibi, saf altınla kaplı herhangi bir mumyayı geride bırakacakları da söylenemez. Tik mezar soyguncularının eski Mısırlıların kendileri olduğunu, onları kandırmak için büyük çaba harcanmasından çıkarıyoruz. Örneğin, Havvara'da III. Amenemhet piramidinde, giriş hiçbir yere çıkmayan dar bir geçide götüren küçük boş bir odaya çıkar. Bu geçidin tepesinde yirmi iki tondan ağır çeken dev bir taş vardır. Kaygan iniş yolu izlenince tekrar hiçbir yere çıkmayan bir üst koridorla karşılaşılır. Bir duvarda gizli bir tuğla kapı, üçüncü bir geçide açılır, sonra bir ön odaya ve en sonunda mezar odasına ulaşmadan önce, eğik iki tavan bloğu daha geçilir. Gene de tüm bunlar boşunaydı; Mısırlı mezar soyguncularına engel olunamıyordu. Bu adamların kararlılıkları, sadece arkeologları değil, dokuzuncu yüzyıl Arap yöneticisi Abdullah Al Mamun gibi geleceğin hazine avcılarını da düş kırıklığına uğratacaktı. Abdullah Al Mamun, geride Khufu'nun Büyük Piramiti'ne ilk keşif seferi olduğunu düşündüğü gezisi hakkında ayrıntılı bir rapor bırakmıştı. Kafileyi bir dizi sahte geçit ve kapalı galerilerde dolaştırdıktan sonra, en sonunda boş lahitlerden başka bir şey bulamadığı mezar odasına ulaşmıştı. Napoleon'un fethinden sonra, Mısır'a giden Avrupalı kaşifler, mücevherlerden çok kesme taşlarla ilgilenmelerine karşılık, firavunların anıtlarına onların Mısırlı ve Arap torunlarından ancak biraz daha fazla saygılı davrandılar. 1818'de sonradan kaşif olan eski bir İtalyan sirk göstericisi Giovanni Belzoni, Khufu'nun oğlu Kefren'in piramit duvarlarını aşmak için koçbaşı kullanmıştı. Belzoni Londra'da yaklaşan sergisi için malzeme toplamakla uğraşırken, mezar odası olduğu düşünülen odalarda ceset arayacak kadar uzun süre kalmıştı. Bulduğu tek kemik kalıntısı, belki de firavunun cesedini kaçıran bazı eski soyguncular tarafından bir tür adak amacıyla lahite atılan bir boğaya aitti. Hazine ve ceset arayışı 1923'te, İngiliz arkeolog Howard Carter, Tutankhamon'un mezarını keşfettiğinde başarıya ulaştı. Carter'ın bulduğu muhteşem ve el değmemiş hazine düşünülürse, "Kral Tut" şimdi, haklı olarak belki de en ünlü firavundu. Hazine, som altından bir tabut ve firavunun cesedi üzerinde altın bir masktan oluşuyordu. Ne yazık ki. bu keşif piramitler hakkında hiçbir şeyi kanıtlamadı, çünkü Tutankhamon bir piramit içinde gömülü değildi. Mezarı Mısır'ın Krallar Vadisi'ndeki kayaların içine oyulmuştu. Carter'ın ekibini daha da şaşırtan şey, seferi finanse eden Kont Carnarvon'un ölümüydü. Carnarvon, Krallar Vadisi'ne vardıktan hemen sonra, Kahire'de ölü bulunmuştu. Mezara girmiş olan diğer iki kişi de önce Louvre Müzesi'nde Mısır antik eserleri bölümünün başkanı, sonra da New York Metropolitan Sanat Müzesi'ndeki Mısır antik eserlerinin korunduğu bölümün başkan yardımcısı kısa süre sonra ölmüşlerdi. 13
Kaçınılmaz olarak, bu ölümler "firavunun laneti" konusunda her türden saçma sapan spekülasyona yol açmıştı. Bir spekülasyona göre, Carter mezarda üzerinde "Firavunun huzurunu kim bozarsa, ölümün kanatları onu ortadan kaldıracaktır" yazılı bir tablet bulmuştu. Lanet olsun olmasın, arayış sürüyordu. 1952'de, Tutankhamon'un mezarının keşfinden sadece iki yıl sonra, George Andrew Reisner liderliğindeki Amerikalı arkeologlardan oluşan bir ekip, Khufu'nun Büyük Piramiti'nin tabanı yakınlarında çalışıyordu. Makinenin ayaklarını yerleştirmeye çalışan bir fotoğrafçı, rastlantı eseri kayada kesilmiş gizli bir kapının sıvasından bir parçayı kazıdı. Böylece yukarıdan aşağıya taş duvarla kaplı otuz metre yüksekliğinde sütunun bir parçası ortaya çıktı. Dibe ulaşmak iki hafta aldı. Orada Reisner, Khufu'nun annesi Kraliçe Hetepheres'in tabutunu buldu. Mezar o zamana kadar çok iyi gizlenmiş olduğundan, Reisner el değmemiş bir gömüt ile karşılaşacağını umarken, lahit boş çıkmıştı. Sadece yaşadıkları düş kırıklığını atlattıktan sonra, arkeologlar odanın duvarında, arkasında küçük bir sandık buldukları sıvalı bir kısmın bulunduğuna dikkat ettiler. İçinde kraliçenin mumyalanmış iç organları vardı. Reisner'in tahmini aklına bundan başka bir şey gelmediğini itiraf etmişti kraliçenin önceden başka bir yerde gömülü olması gerektiğiydi. Demek ki, soyguncular mumya sargılarının altındaki mücevherleri almak için kraliçenin cesedini kaldırdıktan sonra, kalıntıları kocası ve oğlunun yanına tekrar gömülmüş olmalıydı. Bir piramit içinde el değmemiş bir gömüt bulma umudu 1951 'de, eski Mısır bilimcisi Mısırlı Zekeriya Goneim, Giza'nın dokuz kilometre güneyinde Sakkara'da eskiden bilinmeyen bir piramidin kalıntılarını bulduğunda yeniden canlandı. Bu piramit daha önce hiç dikkat çekmemişti, çünkü yapımcıları daha sonra çöl kumlarının örttüğü temelden başka bir ilerleme kaydedememişlerdi. Başlangıçta, Goneim yarım kalmış bir piramidin sadece bir firavun kalıntısı bulunursa önem kazanabileceğini düşündü. Ama bir tünelin içinde dar bir geçidi izlerken umutları artmıştı. Üç taş duvar boyunca kazarken, daha da heyecanlanmıştı; en başta, bu yol üzerinde hiçbir soyguncu bir mezarı yeniden kapatacak zamanı bulmuş olamazdı. Piramitte mücevherlerin bulunması, nihayet burada soyguncuların hiç erişemedikleri bir mezar olabileceğini gösteriyor gibiydi. En sonunda, Goneim, hakkında çok az şey bilinen ama gene de bir firavun olan Sekhemkhet'e ait olduğunu bulduğu bir mezar odasına ulaştı. Goneim altın bir lahdi bulduğunda, o ve meslektaşları dans edip ağlayarak birbirlerini kutladılar. Birkaç gün sonra, Goneim bilim insanları ve gazetecilerden oluşan seyircilerin önünde tabutun açılmasını istedi. Tabutun boş çıkması yeni bir şok yaratmıştı.
Mezarında bir firavun bulunmaması, birçoğu eski Mısır bilimcilerinin piramitlerde gördüğü matematik düzenliliklere dayanan sayısız teorinin doğmasına neden oldu. Örneğin, on dokuzuncu yüzyılda, İskoçyalı astronom Charles Piazzi Smyth, Buyük Piramit'in yeryüzünün çevresini ölçmek için bir model olarak kullanıldığını "keşfetti." Ne yazık ki, Piazzi Smyth'in dikkatli hesaplamaları, büyük miktarda molozun piramidin tabanını hala kapladığı bir zamanda yapılan ölçümlere dayalıydı. 1974'de, fizikçi Kurt Mendelssohn, piramitlerin mezarlardan çok, kamu işleri projeleri olduğunu ve dağınık kabileler halindeki Mısırlılara ulusal bir kimlik kazandırmayı amaçladığını öne sürdü. Mendelssohn'un teorisi sadece cesetlerin bulunmayışını değil, mezar teorisinin bir başka çetin sorununu, yani birçok firavunun neden birden çok piramit yaptırdığını da açıklıyordu. Örneğin, Khufu'nun babası, Snefru'nun üç piramidi vardı; öldüğünde cesedinin bunların arasında dağıtılmasını istediği kolay kolay düşünülemez. Khufu'nun kendisinin sadece bir piramidi vardı ama burada yeraltı odaları olarak tasarlandığı görülen üç oda bulunuyordu. Birçok savunucusu olan bir başka teori, piramitlerin anıt olduğunu söylüyordu bunlar ölen firavunların anıtlarıydı ama soygunculardan uzak tutmak için başka yerlere gizlenen gerçek mezarları değildi. Cenaze takı ve süslerinin bol miktarda bulunmasına karşılık, cesetlere rastlanmayışının nedeni buydu. Yine de, eski Mısır bilimcilerinin çoğunluğu, başka amaçlara hizmet de etmiş olsalar, piramitlerin en başta mezar olarak inşa edildiğine inanmaya devam ediyorlar. Bunlar daha alt düzeyde görevlilere ait olan diğer mezarlarla çevrilidir. Eski ve yeni soyguncular onların kalıntılarının çoğunu çaldıysabile, firavunların cesetleri eskiden buralarda bulunuyordu. Üzerinde uzlaşılan görüşe göre, piramitleri en iyi, bugün (içinde cesetlerin bulunduğu) 'mastaba' denilen kerpiçten dikdörtgen şeklindeki, düz tepeli mezarlarla başlayan mimari ilerlemenin parçası olarak anlayabiliriz. Daha sonra, mimarlar bir düz tepeli yapıyı diğerinin üzerine yerleştirmeye başlamışlar, en ünlüsü Kahire'nin güneyinde, Sakkara'da hala ayakta duran "basamaklı piramitler" olarak bilinen yapıları yaratmışlardı. En sonunda, birisi basamakları doldurmayı akıl etmiş ve belki de Sakkara'nın altmış kilometre kadar güneyine düşen Meidum'da bilinen tam piramit doğmuştu. Arkeolojik gelişme, tanrıbilimsel değişikliklerle çakışmıştı. Mastabalarda bulunan metinler, firavunun gökyüzüne piramitlerin basamaklarını tırmanarak çıkacağına inanıldığını gösteriyor. Gerçek piramitler döneminden kalma daha sonraki metinler, güneştanrı tapımını yansıtıyor ve firavunları güneşin ışınlarına yükselirken betimliyordu. Güneş ışınlarının yeryüzünü aydınlat-masına benzetildiği kadarıyla, piramidin eğimli kenarları, gökyüzüne açılan yeni yoldu. Güneş tapımı Mısırlı mimarlara piramitleri tasarlamak için esin vermiş miydi? İlk bakışta, sadece bir merdivenin artık gökyüzüne ulaşmanın pratik bir yolu olarak görülmemesi nedeniyle, tonlarca taşın çıkarılması, taşınması ve yerlerine yerleştirilmesi olanaksız görünüyor. Ama 4500 yıl sonra bizim için bunu kavramak ne kadar zor olsa da, Mısır halkı bunun çabaya değdiğini düşünmüş olmalıydı. (Ve piramitleri Yahudi köleler inşa ettiği şeklindeki yaygın inanışa rağmen, bunları yapan Mısırlılar'dan başkaları değildi.) Mısır uygarlığından kalan hemen hemen her şey ölümle ilgilidir. Ölümün dinlerinin, edebiyatlarının, sanatlarının belirleyicisi olduğu anlaşılıyor. Firavunlar için, ölümden sonraki yaşam, ister merdivenlere tırmanarak olsun, ister güneş ışınları yoluyla olsun, açıkça çok somut bir amaçtı. Bu nedenle, eski Mısır uygarlığını günümüze taşıyan bu anıtların, ölülerine bir yuva bulmak amacıyla yapıldığını neredeyse kesin bir biçimde söyleyebiliriz.


'Şahsın üslub-u beyanı , şahsın timsal-i şahsiyetidir.
Ben ise :

gördüğünüz veya işittiğiniz gibi , halli müşkil bir muammayım ''
 

#156 2011-12-26 18:24:58

2crayz5
Membre
Gönderen: Uzay
Kayıtlı: 2010-05-26
İletiler: 414
Websitesi

Re: HANDE'NİN MEKANI ..............

http://www.bilgiustam.com/resimler/2009/08/Gize_Piramitleri.jpg
Piramitlerin Tarihçesi

Piramitlerin firavunun mumyası ile onun değerli hazinelerini ve dönemin eşsiz sanat eserlerini saklamak amacıyla yapıldığı düşünülmektedir. Fakat bugüne kadar hiçbirisinin içerisinde herhangi bir mumyaya veya hazineye rastlanmamıştır. Dünyanın ilk inşa edilen piramidi Sakkara’da olup yapımı M.Ö 2620 yılında tamamlanmıştır. İlk örnekleri basamaklı yapıda olan piramitlerin birçoğu tamamlanamamış veya yapım aşamasında yıkılmıştır. Bunun ilk örneği M.Ö 2570 yılında yapımına başlanan Meidum piramidi olup, sekizinci basamak yapılmak istenirken yıkılmıştır.
Piramitleri inşa edenler bundan ders çıkararak daha yüksek piramitler yapabilmek için tabanı mümkün olduğunca geniş tutarak eşkenar bir geometri kullanmanın gerekli olduğunu düşünmüşlerdir. Nil nehri yakınlarındaki Dahahur bölgesinde M.Ö 2570 yılında inşasına başlanmış olan Bent piramidi, üçte ikilik bölümü tamamlandıktan sonra daha önceki tecrübeler baz alınarak eğim açısı düşürülmüş ve yükseltilmeye devam edilmiştir. Bu yöntemle M.Ö 2565 yılında başarıyla tamamlanan Bent piramidi çok daha rijit bir yapıya kavuşurken, eşsiz bir görünüme de sahip olmuştur. Bu tarihten sonra yapılan tüm piramitler daha küçük sabit bir açı ile yükseltilerek inşa edilmiştir.
magic
Piramitleri Kimler İnşa Etti?

Önceleri piramitlerin Mısırlı köleler tarafından yapıldığı düşünülmekteyken 1990 yılında bir turistin bindiği atın ayağı bir çukura düşer ve bu çukur gizemli bir mahzene açılır. Burası piramit yapımında çalışan işçilerin ustabaşı olan kişinin mezarıdır. Kubbeli mezar olarak da bilinen mekan, duvarları işlemeli ve ihtişamlı bir yapıya sahiptir. Böylesine güzel bir mezarın işçi sınıfındaki birisine yapılması, çalışanların esir olmadığının göstergesiydi. İşçiler gündüzleri çalışıyor ve geceleri buradaki köylerde bulunan evlerine gidiyordu. Daha sonra bu bölgede yapılan kazılarda 250’den fazla farklı mezar daha bulunmuştur. Ustabaşının çevresindeki mezarlar seçkin işçilerin mezarlarıyken normal işçiler biraz daha uzakta toplu halde bulunmaktaydı.
Ölen herkes için bir mezar yapılmakta olduğu anlaşılan bölgedeki kazılarda mezarların girişlerinde işçilerin statülerini gösteren hiyeroglif yazılar bulundu. Bu yazılarda “mezar inşaatı denetçisi”, “mezar inşaatı yöneticisi” gibi ibareler yazmaktaydı. Ayrıca bu mezarlarda işçilerin minyatür heykelleri ve sanat eserleri de yer almaktaydı.
Yaklaşık 200.000 işçinin çalıştığı bölgedeki iskeletler incelendiğinde omurganın inanılmaz bir yüke maruz kaldığı ortaya çıkmıştır. Omurgaya binen aşırı yük buradaki taş taşıma işleminin güçlüğüne işaret etmekteydi. Bu kadar özveri ve emekle ortaya çıkan piramitlerin yapımı için binlerce işçi bu bölgedeki şehirlerde yaşamaktaydı. Yapılan kazılarda evler, fırınlar, çömlekler gibi birçok tarihi eser bulunurken duvarlardaki hiyerogliflerde nasıl ekmek yapıldığı ve içecek hazırlandığı gibi detaylar resmedildiğinden dönemin şehir yaşamı hakkında fikir edinmek de mümkün olmuştur.
Gize piramitlerinde 15 milyondan fazla kireç taşı kullanıldı. Bu taşlar piramitlerden 300 metre uzaktaki bir taş ocağından çıkartılmış ve yine burada kesilip işlenerek hazır hale getirilmiştir. Kazılarda bu bölgede taşların kesilmesi için gerekli olan oluklu platformlar bulunarak etrafı kazılmaya devam edilmiş ve dev bir taş ocağının enkazı ortaya çıkartılmıştır. Taş ocağından çıkartılan taş miktarı piramitlerde kullanılan miktarla örtüşmekteydi. Ayrıca piramitlerin yapımında kullanılan taş rampalar kil ve kireç taşı tozunun karışımından oluşan bir çamurla sıvanmıştı. Bu yöntem çok dayanıklı ve sert bir yapı oluştururken, ufak bir keski darbesiyle de kolayca koparak çözülebilmekteydi. Taş ocağı bulunduğunda içi bu rampanın enkazı ile doluydu.


'Şahsın üslub-u beyanı , şahsın timsal-i şahsiyetidir.
Ben ise :

gördüğünüz veya işittiğiniz gibi , halli müşkil bir muammayım ''
 

#157 2012-01-09 15:37:00

2crayz5
Membre
Gönderen: Uzay
Kayıtlı: 2010-05-26
İletiler: 414
Websitesi

Re: HANDE'NİN MEKANI ..............

*--*--*--*--* HİKAYELER *--*--*--*--*

Eğri Minare

Süleymaniye Camiinin inşası tamamlanmış, ibadete açılacağı gün ilan edilmişti O gün gelince istanbul’un her yanından insanlar bu eşsiz eserin açılışında bulunmak için şehrin bu noktasına akın etmişti Herkes hayranlıkla bu Türk mucizesini seyrediyordu Fakat bunlar arasında bulu nan bir çocuk, “Aaa şu minareye bakın nasıl eğri!” diye bağırıyordu Herkes de bakıyordu ama bir eğrilik görmüyordu Çocuğun minarelerden biri için eğri dediği Mimar Sinan’a kadar ulaştı Koca mimar hemen çocuğun yanına geldi ve ona, “Yavrum hangi minare eğri göster bana” dedi Çocuk da “İşte şu” diye minarelerden birini gösterdi Mimar Sinan hemen adamlarını topladı Uzun halatları biribirine ekletip minareye bağlattı “Çekin yukarı doğru!” diye çektirmeye başladı Çocuğa da, “Oğlum, bak bu minareyi doğrultturuyorum, sen dikkat et, dosdoğru olunca haber ver”

dedi Adamlar gerçekten düzeltiyormuş gibi çekiyorlardı Çocuk bir süre sonra, “Tamam, minare doğruldu” diye bağırdı İşçiler çekme işini bırakıp halatları çözdüler Başından beri olaya tanık olan Sinan’ın ustalarından biri herkesin kafasını kurcalayan soruyu Mimar Sinan’a yöneltti:

- Ulu mimarbaşımız, sen herkesten iyi biliyorsun ki, minarede eğrilik falan yok O halde niçin düzeltmeye kalkıştın?

Mimar Sinan’ın cevabı inceliğin, anlayışın, hoşgörünün simgesi idi:

- Ben bilmez miyim minarede eğrilik olmadığını Ama çocuğun kafasındaki “minare eğri” intibaını da öyle bırakamazdım Bu yönteme başvurdum ki çocuğun kafasındaki “eğri” kanaati silinsin Yoksa her yerde çocuk aklıyla minarenin eğri olduğunu söyler, sonra gerçekten eğri olduğu şeklinde bir inanç yayılırdı.
magic


'Şahsın üslub-u beyanı , şahsın timsal-i şahsiyetidir.
Ben ise :

gördüğünüz veya işittiğiniz gibi , halli müşkil bir muammayım ''
 

#158 2012-01-09 18:59:40

Ancien joueur falaka09
Invité

Re: HANDE'NİN MEKANI ..............

Güzelmiş canım değişik hikayelerde bekliyoruz good

 

#159 2012-01-09 19:01:54

Ancien joueur falaka09
Invité

Re: HANDE'NİN MEKANI ..............

http://i3.woman.ru/images/article/5/6/img_56469e3d2e73545afe663e78c425cc96.jpg

 

#160 2012-06-03 08:47:14

2crayz5
Membre
Gönderen: Uzay
Kayıtlı: 2010-05-26
İletiler: 414
Websitesi

Re: HANDE'NİN MEKANI ..............

Mektup-
Sabahın erken saatlerinde bir ritüel gibi hızlı adımlarla merdivenlerden iniyordu her gün. Koşar adım apartmanın sokağa açılan o işlemeli demir kapısına gidiyor, hemen yan duvarındaki kapağı menteşesinden ayrılmış kırık posta kutusunu açıyor ve boş bir kutu ile karşılaştığında, üzerine hayal kırıklığının ağırlığı binmiş ayaklarını sürüye sürüye ağır adımlarla yukarı evine çıkıyordu.

Böyle sabahları sevmiyordu. Her sabah heyecanla özlem gidereceği bir kağıt parçasına sarılmanın heyecanı ile uyanmışken, günlerce bir hiç ile karşılaşmak onu yorgun ve neşesiz yapıyordu. Ama yine de camın yanındaki duvara sırtını vermiş dede yadigarı plaktan şarkılar dinliyor, pervazdaki neşeli güvercinlerin gurultusuyla kahvaltısını yapıyordu, bir sonraki sabahı sabırsızlıkla bekleyerek.

O sabah yine merdivenleri koşar adım indi. Ayakları 3 - 4 merdivende bir yere değiyordu, o da sadece dokunurcasına, parmak ucuyla... Elinin üstünde trabzandan kayıyor gibiydi daha çok. Posta kutusunun önüne geldiğinde beyaz bir zarf kırık kapaktan dışarı çıkmıştı. Nefesini tuttu. Sanki ürküp kaçacak bir kuşa uzanırmışcasına uzattı ellerini zarfa. Zarfa dokunup kendine çekmesi, koklaması ve yukarı çıkıp kendini pencere kenarındaki sedire atması arasında sadece saniyeler vardı.

Zarfa baktı önce. Ellerinin arasındaki varlığını bir yanılsamayı yok etmek istercesine hissetmeye çalıştı. Titreyen ellerini, sanki ıslakmışlar da üstüne kuruluyormuş gibi belinde gezdirdi. Parçalamamaya özen göstererek açtı zarfı. Önce içinden bir fotoğraf çıkardı. Yemeğin en lezzetli kısmını ağzı sulansa da sona bırakan biri gibi fotoğrafa baktı uzun uzun. Çimlerin üzerinde uykuya yatmış bir yavru kediydi bu. Hemen arkasında gür yapraklı bir ağaç gözküyordu. Ağacın hemen arkasında da yüksek binaların olduğu bir şehir yükseliyordu, camları alev alev... Kedide bir akşam üstü miskinliği.

Fotoğrafı pencerenin önüne mermerin üstüne koydu. Derin bir nefes alıp zarftan çıkan kağıdı açtı. "Sevgili Leila" diyordu, "Fotoğrafta gördüğün kedinin ismi lila, senin isminden ve sevdiğin renkten geliyor." diye devam ediyordu yazı.

Her cümleyi, kelimeyi neredeyse iki kez okuyor; çok sevdiği bir çikolatayı damağında ezip tadına vara vara yiyormuşcasına, her kelimeyi tadıyor, sindiriyor, ağzında yuvarlıyordu.

"leila"
"kedinin ismi lila"
"senin isminden geliyor"

Tüm bir cümleyi damağında dağıtmadan bir sonraki cümleye geçmiyor, cümlenin anlamını iyice bellemeden bir diğerini okumuyordu.

Her mektupta yeni bir şeylerden bahsederdi. İlk kez duyduğu bir şarkıyı, ilk kez gittiği bir mekanı, ilk kez yediği bir yemeği, hatta okuduğu bir kitabı anlatırdı kimi zaman. Karşılaştığı insanlardan, gittiği şehirlerden bahsederdi. O da tüm bunları arada gözlerini kapatıp zihninde canlandırmaya çalışarak okurdu.

Sonra biterdi mektup, "sevgilerimle"... Ama okumalar bitmezdi. Bir kez daha, bir kez daha ve bir kez daha. Sanki her okuyuşunda farklı bir anlam yakalıyormuşcasına okurdu hem de. Dikkatinden kaçmış herhangi bir şey bulabilirdi.

Yine öyle oldu. Biter bitmez, bir kez daha okudu, göz gezdirdi, fotoğrafı inceledi... Sonra yeni bir plak koydu ve mutfağa yöneldi, parmak uçlarında ve mırıldanarak. Güvercinler gurulduyordu mutfak penceresinin pervazında. Mis gibi hanımeli kokularının arasında kahvaltısını hazırladı.

O günün akşamında eve döndüğünde, bu sefer kendisi mektup yazacaktı. Başta kafasında tasarladıkları daha çok günlük rutin işleri, işteki sorunları, yeni aldığı elbise, kitapçıda tanıştığı küçük çocuk ve komşu kadından öğrendiği yeni kurabiye tarifiydi. Ama bir ertesi gün postaya verdiği mektupta; "Merhaba" diyordu.

"1 hafta sonra Lila ile benim fotoğrafımı o ağacın altında tekrar çeker misin? Seni çok özledim...


'Şahsın üslub-u beyanı , şahsın timsal-i şahsiyetidir.
Ben ise :

gördüğünüz veya işittiğiniz gibi , halli müşkil bir muammayım ''
 

#161 2012-06-06 19:29:27

Ancien joueur stray
Invité

Re: HANDE'NİN MEKANI ..............

bu mekan eğlenceli ama sıkıcı aomd_smile aomd_smile aomd_smile aomd_smile aomd_smile

 

#162 2012-06-07 12:32:45

ulf
Membre
Gönderen: Tuğçe
Kayıtlı: 2010-09-01
İletiler: 633

Re: HANDE'NİN MEKANI ..............

 

#163 2012-06-12 14:01:44

Ancien joueur smyde
Invité

Re: HANDE'NİN MEKANI ..............

yaşanmış 1 hikaye :okurken bile korktum...
Büyük bahçeli bir villada yaşayan genç bir çift, çocuklarını bakıcıya bırakıp dostlarının verdiği bir partiye gitmiş. Bakıcı kız çocukları yatırdıktan sonra televizyon seyretmeye başlamış. Bir ara telefon çalmış. Kızcağız telefonu açtığında karşısında hırıltılı bir sesle konuşan biri varmış: Şu an üst katta çocukların başucundayım. Sen de gelsene buraya.

Huhahuha! Kız feci korkmuş haliyle. Ama kendini Kesin salak bi telefon şakası bu diye düşünüp sakinleştirmeye çalışmış ve televizyonun sesini sonuna kadar açmış. Telefon tekrar çalmış. Aynı hırıltılı ses yine o histerik kahkahasını attıktan sonra, Çocukların yanındayım. Hadi sen de gel yukarı demiş. Kız daha da korkmuş ve santrali arayarak durumu anlatmış. Santralde iyi bi kadın varmış, Adam sizi aradığında birkaç dakika konuşturun. Numarayı tespit eder, sonra da polise bildiririz diyerek kıza yardımcı olmuş. Bakıcı kız telefonu kapatır kapatmaz hemen çalmış telefon. Aynı ses yine aynı sözleri tekrar etmiş. Kız konuşmayı uzatmaya çalışmış ama sapık anlamış bunu ve hemen telefonu kapatmış. Bir’kaç dakika sonra tekrar çalmış telefon, arayan santral memuresiymiş ve panik durumdaymış: Hemmen kaç oradan! Arayan numaranın da adresi aynı. Yukarıda bir telefon hattı daha var demek ki! Kız koşşa koşşa kaçmış evden. Bu arada santraldeki kadın, polisi olaydan haberdar etmiş bile. Polisler birkaç dak’kada adrese gelip eve girmiş. Gerçekten de üst katta elinde kocaman bi kasap satırı olan bir katil yakalamışlar. Üst kat pencerelerinin birinden eve giren sapık katil iki çocuğu öldürdükten sonra o telefonları etmeye başlamış.

 

#164 2012-06-12 14:08:04

Ancien joueur smyde
Invité

Re: HANDE'NİN MEKANI ..............

2crayz5 yazdı:

Bağlanmayacaksın

Bağlanmayacaksın bir şeye
Öyle körü körüne
“O olmazsa yaşayamam” demeyeceksin
Demeyeceksin işte
Yaşarsın çünkü
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki
Çok sevmeyeceksin mesela
O daha az severse kırılırsın
Ve zaten genellikle o daha az sever seni
Senin O’nu sevdiğinden.

Çok sevmezsen çok acımazsın
Çok sahiplenmeyince
Çok aitte olmazsın hem
Çalıştığın binayı
Masanı, telefonunu, kartvizitini
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.

Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları
Mesela kuzey yıldızı
Senin yıldızın olacak
“O benim” diyeceksin
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin..
Mesela gökkuşağı senin olacak

İllede bir şeye ait olacaksan,
Renklere ait olacaksın,
Mesela turuncuya,
Yada pembeye,
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden
Çok ait olmadan yaşayacaksın
Senin değillermiş gibi davranacaksın
Hem hiçbir şeyin olmazsa
Kaybetmekten de korkmazsın
Onlarsızda yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın
Çok eşyan olmayacak mesela evinde
Paldır küldür yürüyebileceksin
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin

Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat
İlişik yaşayacaksın
Ucundan tutarak..
star star star star star

bağlanmayacaksın diyen şair sen onun  gülüşünü gördün mü hiç :?

 

#165 2013-07-09 07:23:06

bella30bella
Membre
Gönderen: İstanbul
Kayıtlı: 2010-08-24
İletiler: 1324

Re: HANDE'NİN MEKANI ..............

Ve Hande imana gelir xdxd


've already dead in thirty-five minutes
 
 

Board footer

Powered by PunBB
© Copyright 2002–2005 Rickard Andersson